D66 Nilüfer Gündoğan'ın Görüşlerini Eleştirmezse, D66'yı Amsterdam'da Boykot Edelim!
D66'lı Gündoğan ile "Sprangers'den ("Türkiye Kurumu") Hollanda Kamuoyuna bir "sadık yurttaş bildirimi".
D66 partisinin Amsterdam yönetim kurulu üyesi Nilüfer Gündoğan, Lily Sprangers ile birlikte bugünkü (17 Mart 2014) Volkskrant gazetesinde bir "görüş" yayınladı. Yazının adı "Yerel Seçimlerimiz Üzerinde Türk Gölgesi"
Lily Sprangers "Turkije Instituut" adlı vakfın (Türkiye Kurumu) kurucusu. Daha önce de "Almanya Kurumu" vakfını kurmuştu. Ancak orada yapacak çok şey kalmayınca onu kapatıp Türkiye Kurumu Vakfı'nı açtı. Başka deyişle "meslekten vakıf işletmecisi". Türk büyükelçiliğinden ve Hollanda'daki Türk şirketlerinden büyük destekler aldığı söyleniyor. Yakın zamana dek te, başdanışmanı da Ermeni lobisi'nin Hollanda'daki en büyük destekçilerinden Prof. Dr. Erik Jan Zürcher'di (bu arada Türk büyükelçiliğindeki "işbilir" diplomatlara en derin saygılarımı iletiyorum). Bu "Turkije Instituut"un yönetiminde bir tane bile Hollandalı Türk yoktur! Belki bundan sonra "Excuus-Truus" olarak bir "Excuus Turk" eklerler.
"Clientelisme"
Yazıda, Hollanda'daki politik partilerin "etnik çeşitlilik" adı altında kendi görüşlerine uymayan Türk adaylar gösterdikleri ve bu yolla oy peşinde oldukları yazıyor.
Ayrıca Türklerin Hollanda seçimlerine iki kötü şey ekledikleri öne sürülüyor: Birincisi "Clientelisme" (doğrudan kendisine oy verenler için hizmet ya da çıkar sağlama) ötekisi de "ronselen van stemmen" ("oy satınalma" olarak çevrilebilir).
Hollanda Derin Devletinin Bir Söylemi
Clientelisme suçlaması, Hollandalı Türkler bağlamında Hollanda derin devletince çok sık kullanılıyor. Amaç Hollanda'da Türk kökenli politklacıların Türklerle ilgili sorunlarla ilgilenmelerini engellemek. Amaç zorunlu asimilasyon. O yüzden Hollanda'daki Türk adaylar seçildikten sonra olaylarda Türk azınlığın görüşleri doğrultusunda görüş bildirmekten kaçınırlar. Buna "Coşkun Çörüz sendromu" da diyebiliriz. Bunun bugünkü en iyi örneği PvdA'lı Tunahan Kuzu'dur. Önceden "toplumdan istek gelirse desteklerim" demesine karşın, anadil Türkçe kampanyasına en ufak bir katkısı olmamıştır. Türk politikacıların bu davranışları konusunda Birlikten vakfı'nın yazısını okumalısınız. Türk adaylar seçildikten sonra Türk olmaktan çıkarlar, Mars'lı olurlar.
Bugün Hollanda'da seçildikten sonra da Türklerin sorunları ile ilgilenmekten korkmayan bir tek "Cesur Yürek" politikacı vardır: PvdA'nın Avrupa milletvekili Emine Bozkurt. Bozkurt, Türk kökenli politikacıların "Clientelisme" yapmadan kendi kimliklerini de unutmadan saygın politika yapabileceğinin bir kanıtıdır. Gerektiğinde Türkiye'yi acımasızca eleştirdiği gibi, hiç korkmadan Beverwijk'te karakolda gözaltında "ölen" İhsan Gürz'ü Avrupa Parlamentosuna getirmekten de korkmamıştır. Bu Tunahan Kuzu'nun "Hollandalı Türk konuklarını Tweede Kamer'da gezdirmesinden" çok daha farklı bir politika biçimidir.
Türk kökenli bir politikacı olan Nilüfer Gündoğan'ın, üstelik de Hollanda'nın tek gerçek demokrat partisi D66'yı da de işin içine katarak bu "Clientelisme" suçlaması ile Hollanda kamuoyuna "bildirim"de bulunması çok üzücüdür. İşin içindeki "Turkije Instituut" işbirliği de işin cabası. Yalnızca bu yüzden son 10 yıldır oyverdiğim D66 benden bu seçimlerde oy alamayacak.
Bütün Hollandalı Türkleri Suçlamak Wilders Fırsatçılığıdır
"Oy Satınalma" konusuna gelince: Ne yazık ki Türkiye'de böyle bir siyasal geleneğin yerleşmiş olduğu yadsınamaz. Turgut Özal döneminde yoksul bölgelerde seçim döneminde ayakkabı dağıtırlardı. Ama ayakkabı çift olarak verilmezdi. Seçimden önce bir teki, seçimden sonra da eğer Özal'ın partisi orada kazandıysa, ayakkabının öteki teki. Tayyip Erdoğan'ın AKP'si de kömür ve pirinç dağıtarak bol bol oy topladı, topluyor. Ayrıca son haftalarda ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk rezillikleri de Türkiye politikasındaki çürümüşlüğü iyice ortaya çıkardı.
Ancak bu Hollanda'daki Türk politikacılar arasında ne denli yaygın? Bilindiği gibi Soest'ta PvdA'lı Türk politikacı Isman Suna'nın vidyosu ortaya çıktı. Camide "kullanılmayan oy pusulalarının getirilmesi" çağrısı yapıyordu. Böyle ne kadar yaygın olduğu araştırılmamış birkaç olaya dayanarak, bütün Hollandalı Türk politikacıları bu kara gölge altına almak utanılacak bir davranıştır. Bu yönden baktığımızda, Volkskrant'taki yazıyı yazanların Wilders'ın siyasal fırsatçılığından farkları olmadığını görüyorum.
Türklerin Türkiye ile İlgilenmeleri Suç!
Sen Türklerin Kendi Kimlikleri İle Politikaya katılmalarını Engelle, Ondan sonra da "Hollanda Politikası ile ilgilenmiyorlar" de!
Yazının yazarları, sayısı 400 bine yaklaşan Hollandalı Türkleri hala anayurt (Türkiye'ye) ile çok ilgilenmekle suçluyorlar. Burada doğanlar bile Türkiye'deki politikalara, Hollanda politikasından daha çok önem veriyormuş.
Hollanda'da doğan kuşakların Türkiye politikasına Hollanda politikasından daha çok önem vermeleri gerçekten çarpık bir durumdur. Ancak bu bir sonuçtur. Acaba buna Türklerin kendi kimlikleri ile politika yapmalarının engellenmesi yolaçmış olabilir mi?
Siz Türk kökenli politikacıları sindirin, adamlar kendi kimlikleri ile görüş bildirdiklerinde "Clientelisme" deyip suçlayın. Onurları ve kimlikleri ile politika yapmak isteyen Ayhan Tonca, Osman Elmacı, Erdinç Saçan gibi politikacıları CDA'dan, PvdA'dan atın. Onların yerine "Türkleri temsil için" üst sıralarda aday gösterip birkaç yüz oyla CDA'lı Coşkun Çörüz'ü ve ötekileri seçtirin. Coşkun Çörüz de kalksın Ermeni iddialarını Hollanda meclisinde desteklesin. Partisi CDA'nın Türk ve göçmen düşmanı Wilders'ın partisi ile ortaklık yapmasını desteklesin.
Ondan sonra "Neden Türkler Hollanda politikası ile ilgilenmiyorlar" diye sorun!
Bu ikiyüzlülüktür! Böyle bir suçlamanın D66 gibi bir partinin Türk kökenli bir politikacısından gelmesinden utanç duyuyorum!
Ayrıca, 500 yıl önce İspanya ve Portekiz'den gelen Hollandalı musevilerin İsrail'e ilgileri neden eleştiri konusu olmuyor da, daha 50 yıl önce gelen Türklerin Türkiye ilgisi "vur abalıya" oluyor? Üstelik Hollandalı Türklerin Türkiye'de hala bir sürü yakınları yaşıyor. Neden ilgilenmesinler?
Sonuç,
Yazı bu yönde sürüyor. Yazının tümünü aşağıdaki bağlantıdan okumalısınız. D66 son yıllarda demokratik tutumu ile PvdA ve CDA'ya örnek olmuş bir parti. Yalnızca bu yüzden son 10 yıldır D66'ya oyverdim. Ancak bu yerel seçimlerde D66 benden oy alamayacak.
Sayın Nilüfer Gündoğan'ın Hollanda'da bilinen çevrelerden 10 üzerinden 10 aldığı kesin. Volkskrant'taki yazısının yorumlarını okuduğunuzda, "sadık yurttaş bildirimi" ile kimleri sevindirdiği ortada.
D66 Nilüfer Gündoğan'ın görüşlerinin parti görüşü olmadığını söylemezse, Amsterdamlı Türklerin de D66'yı bu seçimlerde boykot etmelerini öneriyorum.
D66'lı Nilüfer Gündoğan'ın Volkskrant'ta çıkan yazısı: http://www.volkskrant.nl/vk/nl/3184/opinie/article/detail/3615500/2014/03/17/Turkse-schaduw-over-onze-raadsverkiezingen.dhtml
No comments