Türk Gencini İçeri Sokmayan Diskoya
Ayrımcılıktan Para Cezası!
Alman yargısının bu kararı bütün Avrupa için örnek olabilir.
Yargı: Hannover'lı İşletmeci Türk Gencine Ayrımcılık Yaptı
Almanya'nın Hannover kentindeki bir yargı birimi, Türk gencini kapıdan içeri sokmayan eğlence yerine (disko) para cezası verdi. Yargı, diskonun Türk gencini içeri almayarak ayrımcılık yaptığını belirtti. Buna göre diskoyu işleten kişi Türk gencine 1000 avro ödeyecek.
DW Türkçe'nin bildirdiğine göre olan 2 yıl önce oldu. Hannover'da bir eğlence yerine girmek isteyen Türk kapıdan içeri sokulmadı. Bunun üzerine Türk genci olayı yargıya götürdü ve kazandı. Yargının kararına göre, 1000 avro para cezasının yanısıra, çok özel durum olmadıkça, bundan sonra eğlence yeri bu Türk gencini içeriye almak zorunda kalacak. İşletmeci ortak bir “kapı uygulaması” için konuyu Otel ve Diskolar Birliği'ne götüreceğini söyledi.
Federal Ayrımcılıkla Savaşım Birimi: “Ayrımcılığa Karşı Önemli Bir Karar”
Federal Ayrımcılıkla Savaşım Birimi (ADS) yöneticisi Christine Lüders,”Bu karar ile yargıç, kişilerin kökenleri yüzünden kapıdaki görevlilerce geri çevrilemeyeceğini vurgulamış oldu” dedi. Ayrıca Lüders, bunun eğlence yerleri ya da spor salonlarında her gün dışlanan genç kişiler için önemli bir sinyal olduğunu belirtti.
Avrupa'da “Kapı Ayrımcılığı” O Denli Çok Oluyor Ki, “Olağan” Karşılanıyor
Avrupa'daki eğlence yerlerinde çoğu kez her gelen içeri alınmıyor. Ender durumlarda bunu nedeni kapıdaki görevlilerin içeriye çok güzel giyimli kişileri almak istemeleri ya da çok kalabalık olduğunda her zaman gelen kişilere öncelik vermeleri.
Ancak birçok işletme bu “seçme yetkisini” ayrımcılık ve ırkçılık için kullanıyor. Özellikle göçmen kökenli gençler içeri almıyorlar. Türkler de eğlence yerlerinin kapılarında en çok ayrımcılığa uğrayanlardan. O kadar açık ayrımcılık yapılıyor ki, bazen batılı arkadaşları ile kapıya gelen Türk gençleri dışarıda kalıyor, arkadaşları içeriye sokuluyor.
“Members Only” (“Yalnızca Üyelere”)
Eğlence yerlerinin en büyük numarası kapıya asılan “Members Only” yazısı. Bu kapıdaki görevlilere “ayrımcılık yapma yetkisi” veriyor. Batılı birisi geldiğinde içeri alıyorlar. Ancak göçmen birisi geldiğinde hemen yazıyı gösteriyorlar: “Members Only”. Eğer olur da “Nasıl üye olabilirim” sorusunu sorarsanız, yanıt alamıyorsunuz. Ayrıca ırkçı işletmelerin bir başka oyunu daha var: Kapı görevlisi olarak göçmenleri kullanıyorlar. “Irkçılık yapıyorsunuz” dediğinizde yanıt hazır: “Ben nasıl ırkçılık yaparım? Bak yanımda göçmen çalıştırıyorum”.
Ayrımcılık/Irkçılık Çok, Ancak Kanıtlaması Zor
Eğer “ayrımcılık” diye polise giderseniz, alacağınız yanıt “Orası özel bir işletme. Kimi alıp kimi içeri almayacaklarına kendileri karar verirler” oluyor. Ancak ayrımcılık ve ırkçılık da yasalara aykırı bir şey. Eğer kapıdaki görevlinin sizi ırkçılık yüzünden içeri almadığını kanıtlarsanız, o zaman o işletmeyi yargı önünde çok zor durumda bırakabilirsiniz. Ancak buradaki sorun: Irkçılık yüzünden içeri alınmadığınızı nasıl kanıtlamalı?
Polis Güçleri Irkçılığın Üzerine Gitmiyor
Buradaki sorun, ırkçılığın o an kanıtlanması gerek. Bunu da ancak polis yapabilir. Ama polis bu konuda hiçbirşey yapmıyor. Örneğin polis kapıdaki görevliye “Üye listenizi göreyim” diyebilir. Genel de öyle bir liste yok. Hadi diyelim işyeri hazırlıklı, var bir listeleri. O zaman polis içeride rastgele birisini bulup, o kişinin listede olup olmadığına bakabilir. Ama yapıyor.
O zaman bir tek yol var: Yargı yolu. Eğer yargıya giderseniz, araya zaman giriyor. Aradan 2 ay geçtikten sonra duruşmada, işletme “giyimini beğenmedik” diyebilir. O gün sizin giysinizin ötekilerden kötü olmadığını kanıtlamanız gerek. Ya da “Üye listesi” konusunda, iş yargıya vardığında da, geçen zaman içinde uyduruk bir “üye listesi” düzenleyebilirler.
Ancak yine de Hannover örneğinde görüldüğü gibi gerçekten üzerine gidildiğinde ırkçılar yakalanıp cezalandırılıyorlar!
En Çok Kuzey Avrupa'da Oluyor
Kapı Irkçılığının en çok olduğu ülkeler Almanya, Danimarka, Belçika, Hollanda, Avusturya gibi ülkeler. O kadar çok oluyor ki, artık olağan karşılanıyor. Örneğin milyonlarca göçmen kökenlinin yaşadığı Almanya'da 2006'dan bu yana diskolarda “164 ayrımcılık olayı” saptanmış. Aslında gerçek sayı yüzbinler dolayında. Ancak ayrımcılığa uğrayanlar “nasılsa bir şey olmayacak” diyerek ayrımcılığı yetkililere bildirmiyorlar bile.
Birçok ülkede “ayrımcılığı bildirme” kuruluşları var. Ancak bunlar yalnızca “ayrımcılık sayma” kurumları gibi. Yaptırım güçleri yok. Yine de her türlü ayrımcılık bu kurumlara bildirilmeli. Böylece “2006'dan bu yana 164” gibi saçma sapan düşük sayılar verilmez, ırkçılık olduğundan çok az gösterilmez.
Hannover örneği gösterdiği gibi, üzerine gittiniz mi, ırkçılar köşeye sıkışıyorlar!
Hollanda Yargısı: Cosmicus Lisesi Türkçe Yasağını Delen Öğrenciyi Atmakta Haklı
2012 Yılında Amsterdam Cosmicus lisesi, öğrencisi Deniz Murat Üresin'i okuldan atmıştı. Öğrenci Denizhan Murat Üresin, atılma nedeninin ders arasında "Türkçe konuşması" olduğunu açıklamıştı.
Öğrenci Hürriyet gazetesine verdiği demeçte “Okulumuzda yaklaşık 500 öğrenci var. Bu öğrencilerin yüzde 70’i Türk. Okul yönetimi okul saatleri içerisinde okul bahçesi, koridorlar, sınıflar ve kantinde Türkçe konuşulmasını yasakladı. Ben de bu yasağa karşı çıktım. Hollanda okul yönetmeliğinde ‘ana dilinizi konuşamazsınız’ diye bir madde yok. Yasağa uymadım. Beni birkaç kez ikaz ettiler. Hatta müdürümüz okulda, okul saatleri içerisinde Türkçe konuşmayacağıma dair bana bir belge imzalatmaya kalkıştı. Ama ben o belgeyi imzalamadım. Sonunda da beni okuldan attılar. Hukuki yollardan hakkımı aramaya başlayacağım. Ana dilim Türkçe için mücadelem devam edecek” demişti.
"Türk Lisesi"nde Türkçe Yasağı
Bu atılma olayı Hollanda'da ve Türkiye'deki basın yayın organlarında büyük yankı bulmuştu. Çünkü Cosmicus lisesi "Türk lisesi" olarak biliniyor. Bu lisesnin arkasında Türkçe Olimpiyatlarını düzenleyen Fethullah Gülen'e yakın olarak bilinen Türk kökenli kurumlar bulunuyor.
Yargı Süreci
Öğrenci Denizhan Murat Üresin okuldan atılma kararına karşı yargıya gitmişti. Yargı sonucu açıklandı. Açıklanan karara göre Cosmicus lisesi Türk öğrenciyi ders dışında (ders aralarında) bile Türkçe konuştuğu için okuldan atabilir. Bunun nedeni okulda resmi dilin Hollandaca olması ve öğrencinin uyarılara karşın ders arasında Türkçe konuşmayı sürdürmesi.
Okul Yalanlamıştı Ama Hollanda Yargısı "Türk Okulu"nda Türkçe Yasağını Haklı Buldu...
Savlanan "Türkçe yasağı"na Hollanda ve Türkiye'deki tepkilerden sonra okul yönetimi öğrencinin "disiplinsizlik" yüzünden atıldığını öne sürmüştü. Ancak yargı sonucunda (aşağıda Hollandaca), açık açık öğrencinin ders aralarında bile Türkçe konuşmasının okuldan atılma nedeni olduğunu söylüyor...
Bir arkadaşımda gördüğüm bu kitap çok hoşuma gitti. Yazarı İlhan Karaçay. Adı 'Türkiye Hollanda Arasında 400 Yıllık Resmi İlişkiler ve Hollanda'ya Türk Göçünün 50. Yılı'. Oldukça uzun bir ad bir kitap için.
Bilindiği gibi 2012 yılında Türkiye - Hollanda ilişkilerinin 400. yılı etkinliklerle kutlandı. Parasını Türkiye'nin ödediği etkinliklerin Ak Parti yandaşlarına verildiği yönünde bazı kesimlerden yakınmalar olsa da, sonuçta sayıca (bazıları iyi, bazıları o kadar iyi olmayan) birçok etkinlik düzenlendi ve anma gerçekleştirildi.
Sonuçta 2012 yılı geride kaldı ama süreç bitmedi. Şimdi de 401. yıldayız... Bu kitap Türkiye-Hollanda ilişkilerinin geçmişini sıkılmadan okuyup öğrenmek ve hatta dersler çıkarmak için çok iyi bir kaynak.
İlhan Karaçay
Bu kişi için Hollanda'da Türk gazeteciliğini kuran, Türk gazetelerini Avrupa'ya getiren kişi denebilir. Bugün 300 avro bastırıp internet sitesi kuran herkes gazeteci oldu ya, İlhan Karaçay gazeteciliğin gazetecilik olduğu dönemden kalan bir kişi. Adam zamanında Türkiye'nin ekonomi gazetesi 'Dünya'yı Hollanda'da Hollandalı Türklere yönelik içerikle basan adam.
Türkiye - Hollanda: Resmi İlişkiler 1612'de Başlamış
Türkiye - Hollanda ilişkilerinin başlangıç yılı olarak 1612 yılı alınıyor. Bunun nedeni o yıl Hollanda'nın Osmanlı devletinin başkenti İstanbul'a (ya da o zamanki adı ile Konstantinopolis) sürekli bir elçi göndermiş olması. Osmanlı devleti ise, kendisi büyük bir devlet olduğu ve küçük Hollanda'yı fazla takmadığından olsa gerek, uzunca bir süre Hollanda'ya elçi göndermemiş.
Osmanlı yeni bağımsızlığını kazanan ve İspanya'nın tehdit ettiği Hollanda'yı tanımakla Hollanda'ya büyük iyilik yapmış. İstanbul'a gelen büyükelçi Cornelis Haga'yı Halil Paşa adında çevresi geniş bir paşa yardım etmiş. Kime ne rüşvet verileceğini öğretmiş. Sonunda Hollanda Osmanlı devletinden kapitülasyonlar (ayrıcalıklar) koparmış. Bu ayrıcalıklar ile Osmanlı gemileri Akdeniz, Karadeniz ve Marmara'da Hollanda bayrağı çekerek Osmanlı'ya hiç vergi vermeden mal taşımışlar. Türkiye bu kapitülasyon belasından Cumhuriyet ile ancak 1923'te kurtulabilmiş.
Cornelis Haga İstanbul'ta tam 27 yıl elçilik yapmış. 1630'larda Hollanda yüzünü daha çok sömürgelerinin ve köle alım satımı yaptığı yerlerin olduğu anakaralara çevirince bir süre İstanbul'a elçi atamamışlar.
Bu kitap Türkiye-Hollanda ilişkilerinin geçmişini sıkılmadan okuyup öğrenmek ve hatta dersler çıkarmak için çok iyi bir kaynak.
Geçmişi Sıkılmadan Okuyup Öğrenmek
Kitap iki dilli. Hem Hollandaca, hem de Türkçe. Oldukça iyi yazılmış. Elinize alıp kısa bir süre sonra sıkıldığınız kitaplardan değil. Neredeyse ansiklopedi gibi. Rastgele bir sayfa açıp okuduğunuzda bile elinizden düşüremiyorsunuz.
Bu kitabı okuduğunuzda, işyerinde, okulda, Hollandalılara söyleyeceğiniz daha çok sözünüz olacak.
Sonuçta, bu kitap evde divanınıza uzanıp keyifle okumak için de, ya da iş ortaklarınıza, alıcılarınıza armağan olarak vermek için de çok değerli bir kitap.
Saygılar, Selamlar.
PASAPORT SOYGUNU: 2005'ten beri Türk Hükümeti Pasaport Harçlarını 5 KAT Arttırdı!
Ayıptır! Utanmazlıktır!
2005'te 5 yıllık bir Türk pasaportu için 40 avro ödüyorduk. Bugün tamı tamına 211 avro ödüyoruz!
Bugün 5 Yıllık Türk pasaportu 211 avro (Türkiye'de aynı: 511,4 TL) . 5 Yıllık Hollanda pasaportu en çok 50,35 avro (ülke dışında en çok 84,80 avro)! Aradaki farka bakın. Soyguna bakın!
Üstelik Hollanda bile pasaportun ucuz olmadığı ülkelerden birisi!
Adamlar bedelli askerlik fiyatlarını 2 katına çıkardılar. Pasaport fiyatlarını 5 katına çıkardılar. Sanki Avrupalı Türkleri Türk yurttaşlığından soğutmak, atmak istiyorlar. İnanılır gibi değil!
Nereye gidiyor bu paralar?
İşte 2005'ten bu yana pasaport harcı soygunu nasıl gelişti:
Süre 2005 2006 2009 2010 2013
6 aylık 9 avro 15 avro 19 avro 24 avro 72 avro (34 avro "cüzdan bedeli içinde)
1 yıllık 21 avro 27 avro 34 avro 89 avro (34 avro "cüzdan bedeli içinde)
2 yıllık 35 avro 45 avro 57 avro 123 avro (34 avro "cüzdan bedeli içinde)
3 yıllık 50 avro 65 avro 81 avro 160 avro (34 avro "cüzdan bedeli içinde)
4-10 yıl 40 avro 71 avro 91 avro 115 avro 211 avro (34 avro "cüzdan bedeli içinde)
Ek "cüzdan parası" 42 avro 69 avro ???
Adamlar bir de "Pasaport cüzdanı parası" alıyorlar. Diyesim, pasaportun defteri için ayrı bir para alıyorlar. Sanki deftersiz "elektronik pasaport" varmış gibi!
Bir de, fiyatları sanki devlet değil de özel bir kuruluşun pazarlama bölümü düzenlemiş. 6 aylık pasaporta gereksinimi olan bile 34 avro ek "cüzdan parası" ödeyeceği için daha uzun süreli almak durumunda kalacak...
Bir devlet doğal olarak yaptığı işlemler için yurttaşlarından para alacak. Ona birşey diyen yok. Ama bu ödemelerin ADİL olması gerekiyor. Bugün bu fiyatlarda ADALET YOK. SOYGUN VAR.
Türk Pasaportu Yeryüzünün En Pahalı Pasaportu!
Yeryüzünde yurttaşını pasaport harçları ile en çok kazıklayan ülkeler (kaynak: Rushpassport.com sitesi -İngilizce - Amerikalı site olduğu için fiyatlar ABD doları olarak verilmiş) Site Türk pasaportunun fiyatını çok yüksek vermiş ben Türk devletinin sitesine bakıp indirdim. Ona karşın hala en pahalısı!
1. Türkiye | $273 |
2. Yeni Zelanda | $211.07 |
3. Malezya | $187.56 |
4. Japonya | $182.33 |
5. Avusturalya | $180.00 |
6. Belçika | $179.36 |
7. Kanada | $165.82 |
8. Portekiz | $151.57 |
9. Brezilya | $140.00 |
10. ABD | $135.00 |
Bu da ad sırasına göre ülkelerdeki pasaport fiyatları:
Avusturalya | $180.00 |
Avusturya | $88.29 |
Belçika | $179.36 |
Brezilya | $140.00 |
Bulgaristan | $106.60 |
Kanada | $165.82 |
Çin | $47.50 |
Hırvatistan | $38.53 |
Çek Cumhuriyeti | $29.77 |
Danimarka | $101.68 |
Estonya | $36.27 |
Finlandiya | $116.21 |
Fransa | $112.42 |
Gürcistan | $20.21 |
Almanya | $74.52 |
Yunanistan | $66.69 |
Macaristan | $88.35 |
İzlanda | $81.43 |
Hindistan | $21.38 |
İrlanda | $101.05 |
Israil | $56.68 |
Italya | $107.30 |
Japonya | $182.33 |
Latviya | $53.30 |
Litvanya | $21.88 |
Lüksembourg | $75.79 |
Malezya | $187.56 |
Malta | $88.42 |
Hollanda | € 50,35 |
Yeni Zelanda | $211.07 |
Norveç | $70.39 |
Polonya | $43.28 |
Portekiz | $151.57 |
Romanya | $69.72 |
Singapur | $115.67 |
Slovakya | $46.35 |
Slovenya | $45.47 |
Güney Afrika | $21.65 |
İspanya | $37.89 |
İsveç | $105.56 |
İsviçre | $132.31 |
Tayvan | $36.00 |
Tayland | $61.60 |
Trinidad ile Tobago | $78.74 |
Türkiye | $273 |
İngiltere | $109.26 |
ABD | $135.00 |
Avrupalı Türkler için Pasaport Gezi Aracı Değil! Yurtdışında Yaşamak İçin Zorunluluk!
Türk pasaportunun fiyatı Türkiye'de ya da yurtdışında hemen hemen birbirine eşit. Türk hükümeti Türkiye'deki sürekli seçim ekonomisi, sadaka ve rüşvetle oy toplama dertleri yüzünden özellikle esnaftan vergi toplayamadığı için bu açığı dolaylı vergilerle kapatmaya çalışıyor.
Bu nedenle Türkiye pasaport harçlarını yükseltti. Türkiye'den yurtdışına gidenler "lüks" bir iş yaptıkları için. Bu bile büyük haksızlık. Ama Avrupalı Türkler için daha da büyük haksızlık çünkü Avrupalı Türk'ün yaptığı gezi değil! Ekmek parası için Avrupa'da çalışmak, yaşamak! O yüzden en azından Avrupalı Türklere pasaport harçları en az 3'te bir olmalı.
Dolaylı Vergiler en ADALETSİZ vergilerdir.
Gelir vergisi dışındaki vergiler dolaylı vergi olarak adlandırılırlar. Geliriniz için gelir vergisi ödersiniz. Gelir vergisi gelirinize göre artar, azalır. Bu doğrudan vergi'dir. Ama daha sonra bir mal alırken ödediğiniz vergiler (KDV de içinde olma üzere) dolaylı vergi'dir.
Dolaylı vergi en adaletsiz vergi çeşitidir. Çünkü yoksul da, zengin de aynı vergiyi öder. Bugün yeryüzündeki en pahalı benzin Türkiye'de. Milyarder Mustafa Koç da benzine aynı parayı ödüyor, 20 yıllık Renault'su olan emekli öğretmen de.
Avrupalı Türkler olarak bize Türk hükümeti büyük adaletsizlik yapıyor. BU DÜZELTİLMELİDİR! Konsolosluklar yurttaşı soygun yeri olmamalıdır!
Avrupalı Türkler için yüksek pasaport fiyatları büyük haksızlıktır. Ekmek parası için Avrupa'da çalışmak, yaşamak zorunda olan Avrupalı Türk için pasaport bit lüks değil, zorunluluktur! O yüzden en azından Avrupalı Türklere pasaport harçları şimdikinin en az 3'ine düşürülmelidir!
Avrupa'daki ekonomik bunalımdan en çok Türkler etkilenmektedir. İşsizlik parasızlıkla boğuşurken en son istediğimiz şey, Rotterdam'daki konsoloslukta cüzdanımızın tokatlanmasıdır!
Kaynaklar:
- Türk pasaport fiyatları: Türk Devlet Sitesi (e-konsolosluk)
- Hollanda pasaport fiyatları: Hollanda devlet sitesi (Hollandaca)
- Dr. Ertekin Özcan'ın yazısı.
- Yeryüzündeki pasaport fiyat karşılaştırması. Rushpassport.com
Avrupa'daki ekonomik krizin vurduğu Türk gençlerine bir vuruş da Türkiye'den gelmişti. 2011'in Kasım ayında AKP hükümeti Askerlik Bedeli'ni iki kat arttırmıştı. Eskiden 5000 olan bedel bir günde 10.000 avroya çıkmıştı. 5000 Avroyu bile ödemekte zorlanan gençler ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
Avrupalı Türklere Büyük Vicdansızlık
Bu artış Avrupalı Türk gençlerinde büyük şaşkınlık yaratmıştı. Zaten Avrupa'daki ekonomik bunalımdan en çok etkilenen kesimlerden olan Türkler, bedelin %100 artmasını değil, azalmasını ya da kalkmasını bekliyorlardı!
Konsolosluklarla “Ödeyin” Baskısı Yaptılar
Bu adaletsiz ve vicdansız kararın açıklanmasından hemen sonra, konsolosluklardan yapılan “en son gün 31 Aralık” çağrılarıyla “aman kaçırmayın” türü yapay bir ivedilik yaratılmıştı (örnek: Rotterdam konsolosluğunun yazısı). Yaratılan bu baskı altında, birçok Türk genci, borç, harç buldukları 10 bin avroyu yatırarak bedelli askerlik için başvurmuştu.
YVDK'li Doç. Dr. Özcan Hıdır Bizi “Temsil” Ediyor.
Aylar içinde Avrupalı Türklerin tepkileri arttı. Bu konuda “görüşleri alınan” YVDK'nin (“Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu”) Hollandalı üyesi Doç. Dr. Özcan Hıdır’ın tutar olarak 6500 avroyu önermesi traji-komik bir olay olarak Avrupalı Türklerin belleklerine girdi. Her nedense bu değerli “temsilci” Hollandalı Türklerin isteklerini iletmek yerine, hükümetin indireceği tutarın “birazcık üzerini” önerivermişti. Arkasından da hükümet 500 avro daha aşağıya, 6000'e çekince biz de hükümetimizi alkışladık...
Bilmiyorum sayın Özcan Hıdır'a ve öteki YVDK üyelerine aylık veriliyor mu, bizi “temsil ettikleri için”. Tam bir rezillik.
YVDK Avrupalı Türkleri Temsil Etmiyor.
YVDK'nin bu konuda bizi temsil etmesi zaten beklenmiyordu. STK kuruluşu Birlikten'in de belirttiği gibi YVDK Avrupalı Türkleri temsil edemez çünkü YVDK seçimle değil, atama ile belirlenmiş demokrasi düşmanı bir oluşumdur. Milleti dinlemezler. Onları oraya atayanları dinlerler. Birlikten'in güzel benzetmesi ile, '12 Eylül darbecisi Kenan Evren'in Danışma Meclisi ne idiyse, YVDK de odur'.
10 Bin avro mağdurları için “çalışma başlatılsın” oyalaması
2012'nin Temmuz ayında, Avrupa Türk toplumundan gelen tepkiler üzerine askerlik bedeli 6000 avroya “indirildi”. Bu yapılırken, bakanlar Kurulu kararında 10.000 avro ödemiş olan kişiler unutuldu. Hemen arkasından başbakan Erdoğan, dönemin Yurt Dışındaki Türklerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’dan,“İndirim sonucunda oluşan 4 bin euroluk farkın iadesi için çalışma başlatmasını” istedi.
Hala bekliyoruz.
Şimdiye dek hiç bir geri ödeme yapılmadı. 2013'ün son aylarında Başbakan yardımcısı Bozdağ, bu konuda “maalesef bir çalışma öngörülmediğini” bildirmiş. Neymiş, para ilgili bütçelerde harcanmış bile!
Büyük Adaletsizlik
Avrupa'da o kadar ekonomik kriz varken, bundan da en çok Avrupalı Türkler etkilenirken, sen kalk askerlik bedelini 2 katına çıkar! Ondan sonra yanlış yaptığın belli olunca tutarı düşür. Ama bu arada senin zorlamanla, zaman baskısıyla 10 bin ödemiş olanları düşünme! Bir tek “araştıracağız” deyip zaman kazanmaya çalış. Aradan 1,5 yıl geçtikten sonra “yapamıyoruz” diye açıklama yap. Tam bir oyalama oyunu!
10 Bin Avro Adaletsizliği Düzeltilmelidir!
Avrupa Türkleri, Avrupa'da neredeyse son 10 yıldır süren ekonomik bunalımdan en çok etkilenen kesimler arasında yeralmaktadırlar. Avrupalı Türkler arasındaki işsizlik oranı, yaşadıkları ülkelerde zaten yükselmiş olan işsizlik oranlarının iki katı düzeylerindedir. Bu zor koşullar altında, Türk hükümetinin “yap-boz” kararlarının sonucuna katlanabilecek durumda değillerdir.
Biz Avrupa'da alnımızın teriyle çalışarak kazanıyoruz paraları. Çalmıyoruz. Çırpmıyoruz. Bizim yetimlerin hakkını çalıp paralarla doldurduğumuz ayakkabı kutularımız yok!
Bedelli Askerlik konusunda yapılan ADALETSİZLİĞİN en kısa zamanda düzeltilerek, aşırı ödenen 4000 avro'nun hak sahiplerine ödenmesini bekliyoruz!
Amsterdam'da bisikleti ulaşım aracı olarak kullanmak için o denli çok neden var ki. Ancak belki çok küçük çocuğunuz varsa bisiklet ile ulaşım zor olabilir. Gerçekte o durumda bile bisikleti bırakmayan anababalar biliyorum. Bisikletlerinin önüne ya da arkasına bisiklet sepetleri ya da çekilen küçük 2 tekerli arabacıklar ekliyorlar.
Amsterdam bisiklet ile ulaşım için Avrupa'nın en uygun kentlerinden birisi. Bu yalnızca dağ tepesi olmayan düz bir kent olmasından ötürü değil. Ötesi de var.
Amsterdam'ı bisiklet ile ulaşım için uygun kılan bisiklet yolları, motorlu taşıt sürücülerinin bisiklete gösterdikleri anlayış ile düzenli taşıtakışı. Aklıma İstanbul'daki taşıtakışı geldi...
Amsterdam'ın motorlu taşıt (otomobil, otobüs kamyon vb) sürücüleri bisikletlilere karşı genelde saygılılar. Türkiye ile başka birçok Avrupa ülkesindeki gibi yolun yalnızca motorlu taşıtlar için ayrılmış olduğunu düşünmüyorlar, bisikletlileri "başbelası" gibi görmüyorlar. Doğal olarak bu bir genelleme. Nasıl kaldırımlarda bisiklet sürüp yayaları rahatsız eden, ya da sağ-sol yapıp taşıtakışının içine eden salak bisikletliler varsa, saygısız salak motorlu taşıt sürücüleri de var. Ancak İstanbul ya da Paris gibi bisikletlileri bir bilgisayar oyununda "vuruldukça sayı kazandıran nesneler" olarak görmüyorlar.
Bisiklet kullanmaktan yoruldunuz mu? O zaman yolculuğunuzu toplutaşım araçları ile sürdürebilirsiniz. Üstelik de, bisikletinizi geride bırakmadan! Toplutaşım araçlarının çoğuna bisikletiniz ile de binebiliyorsunuz. Bunu için ufak bir ek bedel ödemeniz gerekiyor.
Varışyerine vardığınızda bisikletinizi parketmek çok kolay, çünkü birçok yapıda bisiklet park yerleri var. Eğer bir yapıda yoksa, o sokakta kesin birkaç bisiklet park yeri vardır. Ayrıca, kalabalık yerlerde, yerelyönetimin işlettiği parasız! parkyerleri var. Örneğin Muziekgebouw-aan-het-ij'ın altındaki gibi. Motorlu taşıt bölümünde parkın saati 4 avro ama bisikletler parasız! Ana İstasyon'un yakınındaki İbis otelinin karşısına yapılan çok katlı bisiklet parkyerlerinin öyküsü de ilginç! Bu parkyeri aslında kanalda su üzerindeki bir tekne. İlk önerildiğinde İbis otelinin yönetimi ortalığı birbirine kattı. "Biz kafemize 250 bin avro harcadık, siz kanal görüşümüzü kapattınız" diye. Ama yerelyönetim "Bu Amsterdam'lılar ve kamu yararına" dedi, işi kestirdi attı! Türkiye'de olsa, kimbilir kimler rüşveti almış işi bitirmişlerdi! Türkiye'm yolsuzluklar ülkesi... Aşağıdaki görselde arkadaşı metalsel yapı İbis oteli, kafesi gözükmüyor :-)
Bisiklet hırsızlığı büyük sorun olduğu için her durumda bisikleti "yerinden kaldırılamayan bir nesneye" (örneğin yoldaki bir ışıklandırma direği gibi) sağlam bir kilitle bağlamakta yarar var. Yoksa hırsızlar bisikletleri kendi taşıtlarına yükleyip götürdükleri yerde kilitleri kesebiliyorlar. Kilit olaraksa, tüketici derneğinin önerdiği Abus'un kilitleri iyi. Bisikleti bağlarken kesinlikle ön tekerlekten bağlamamak gerek. Amsterdam sokakları hırsızların gerisini çaldıkları kilitli öntekerleklerle dolu. Kesinlikle kilidi bisikletin gövdesinden geçirmek gerekiyor. Arka tekerlekler de zincir yüzünden çıkarması zor olduğu için oraya pek dokunmuyorlar. Yine de, eğer bisikletiniz iyi bir bisikletse, sokakta bırakmamakta yarar var. Çünkü bazı hırsızlar çalamadıkları bisikletlere kızıp zarar veriyorlar.
Bisiklet modeli olarak ise, ben tek hız-dişlisi olan bisiklet kullanıyorum. Dolayısı ile hız-dişlilerinin bakımı gibi sorun yok. Zaten kent dümdüz. Gereksiz hız-dişlilerine hiç gerek yok. Bazı arkadaşlar özellikle köprülerin eğimlerinde kullanmak için çoklu hız-dişlisi olan bisikletler kullanıyorlar, ki bence biraz abartı var o durumda da...
Arkadaş, kısacası Amsterdam'da bisiklet kullanmamak için hiç sözde nedenin yok....
Almanlar Osmanlıları Yendikçe Ele Geçirdikleri Türk Tutsakları Hıristiyanlaştırmışlar.
Marmara Üniversitesi'nin öğretim görevlisi Leyla Coşan'ın araştırmasının konusu ilginç: 16-18. Yüzyıllarda Almanya'da hıristiyanlaştırılan Türkler ve Vaftiz Törenleri.
16.-18. yüzyılları arasında Osmanlı Devleti’yle yapılan savaşlar sonucunda bazı Türkler tutsak düşmüşler Almanlara. Almanya'ya getirilen bu müslüman Türkler vaftiz törenleri ile hıristiyan yapılmışlar.
Viyana Yenilgisinden Sonra
1683 yılında Viyana önlerindeki Osmanlı Türk yenilgisi, ardından Hristiyan ordularının Balkanlarda Türkleri yenmeleri bu süreci hızlandırmış. Türklerin gerilemeleri 1920'lerdeki Türk Kurtuluş Savaşı'na dek sürmüş ve ancak 1922'de Mustafa Kemal Atatürk'ün orduları bu gerilemeyi durdurabilmiş.
Bu yenilgiler ve gerilemeler sonucunda Türk kadın, erkek ve çocuklar savaş alanlarından Almanya’ya tutsak olarak getirilmiş. O zamanlar yalnız askerler değil, yakalanan herkes, çoluk, çocuk demeden tutsak alınırmış. Ganimet olarak getirilen bu Türklerin sayısı kesin olmamakla birlikte, Almanya’nın güney bölgesi ağırlıkta olmak üzere, yaklaşık olarak 600 Türk vaftiz edilmiş. Ancak her tutsak kilise kayıtlarına geçmediği için gerçek sayının bundan çok çok çok daha yüksek olduğu sanılıyor.
Bavyera, Saksonya, aşağı Almanya, Silezya, Vestfalya ve Hannover'a Yerleştirilmişler
Vaftiz edilen tutsaklar genelde Frankonya, Bavyera, Saksonya, aşağı Almanya, Silezya, Vestfalya ve Hannover bölgelerine yerleştirilmişler.
Leyla Coşan'ın yazısında, Türklerin vaftiz edildiği törenlerin öteki vaftiz törenlerinden farkı, vaftiz edilen Türklerin bunu kabul etmelerinin nedenleri, erkek, kadın ve çocuk vaftiz oranları, vaftiz edilen Türklerin topluma uyumları gibi konulara değiniliyor.
Macaristan'da Tutsak Alınan 3 Türk Kardeş Çocuk
Araştırmalarda Vestfalya bölgesinde vaftiz edilen 3 kardeş Türk çocuklardan sözediliyor. 1690 yılında gerçekleştirilen vaftiz töreninde, Macaristan’da esir alınan üç kardeş Hristiyan eğitimi aldıktan sonra vaftiz edilmiş. Babalarının adlarının Mehmet olduğu belirtilen kardeşlerin biri 6 yaşında bir erkek, diğerleri 12 ve 14 yaşlarında iki kız çocuğudur.
Hannover'lı Mehmet von Königstreu
Hannover'dan Viyana savaşına giden ordu dönerken Türk tutsakları da getirir. Bunlar arasındaki Mehmet adındaki Türk çocuğu çalışkanlığı ve dürüstlüğü ile soylu sınıfına yükseltilerek Ludwig Maximilian Mehmet von Königstreu (Krala sadık Mehmet) adını alır. Mehmet sonrasında Alman eşi Maria Hedwig Wedekind ile evlenir ve iki erkek bir kız çocuğu olmak üzere üç çocuğu olur. 1727 yılında Ludwig Maximilian Mehmet von Königstreu ölür.
Yusuf adlı Türk çocuğu ise Orta Frankonya’da Protestan papazı olur. Bir Türk kızı ise Chr. Moritz Grimm adlı bir papazla evlendirilir.
Mehmet von Königstreu'nun resmini yanda görebilirsiniz.
"Aly" olan 3 Ali'ler
Getirilen Türkler arasında Ali adını taşıyan üç Türk de varmış: Georg Wilhelm Aly, Friedrich Aly, Bernhard Aly. Üçünün de Almanya’ya yerleşmiş olduğu
bilinmektedir. Georg Aly askeri sahada görev alır ve albay olarak emekli olur. Friedrich Aly, Prusya Kraliyet sarayında vale (mâbeynci) olarak çalışır. Charlottenburg Sarayı’nda resminin bulunduğu belirtiliyor. Vaftiz töreninde Weissenburg soyadını alan Bernhard Aly ise 1708 yılında Karthäuser tarikatına girer ve 1758 yılına kadar Hildesheim’de yaşar
Değişen Vaftiz (Hıristiyanlaştırma) Süreleri
Müslüman tutsakların ele geçirilmesi ile vaftiz edilmeleri arasında genelde 1 ya da 3 yıl geçmiş. 0-6 yaş arasındaki çocukların çoğu ilk bir yıl içinde,geri
kalanlarının ise en geç altı yıl içinde vaftiz edilmiş.
Tutsakların yaşları arttıkça vaftiz edilmeleri de zorlaşmakta ve buna bağlı olarak daha geç yapılmaktaymış. Kadınlar erkeklere göre vaftizi daha kısa
sürelerde kabul etmişler.
Sonuç olarak ele geçirilen esirlerin üçte biri ilk 1 yıl içinde, üçte biri 2. yılda ve neredeyse beşte dördü 3. yılda vaftiz edilmiş. Geriye kalanlar ise değişik sürelerde vaftizi kabul etmektedirler. O dönemde tutsakların "Hıristiyan ol" toplumsal baskısına iki ya da üç yıl dayanabilmeleri kolay değilmiş. Viyana’da vaftiz edilmiş çok sayıda kadın ve erkeğin ilk fırsatta kaçmaya çalışmışlar...
38 Yıl Vaftiz Baskısına Dayanan Osman ve 275 yıl sonra Ruhuna Okunan İlk Fatiha...
Vaftiz baskısına 38 yıl direnen Carl Osman, mezar taşındaki bilgilerinden anlaşıldığı üzere, 1655 yılında İstanbul’da doğmuş ve 1688 yılında Belgrad önlerinde tutsak düşmüş.
Osmanlı sipahisi (atlı asker) olduğu sanılan Carl Osman'ın özgün adı kilise kayıtlarındaki bilgiye göre Ahmet'miş.
Carl Osman 1724 yılında Rügland’da (Frankonya) vaftiz edilmiş. Alım-satım ile uğraşan Carl Osman zengin olmuş. Rügland kilisesine iki tane şamdan armağan etmiş. Bu iki şamdan bugün de bu kilisede bulunuyor. Vasiyetinde cenaze törenine gelen herkese 5 Kreuzer ( Bugünkü elli cent) verilmesini isteyince. cenazesine aşırı bir kalabalık katılmış.
Osman'ın mezarı bugün Almanya'nın Ansbach kenti yakınlarındaki Rügland köyündeki mezarlıkta bulunuyor.
Carl Osman 2010 yılında, ölümünün 275.yılında düzenlenen bir törenle mezarı başında anıldı. Rothenburg Türk Kültür Derneği onursal Başkanı Bora Köktener'in düzenlediği anma töreninde, Ansbach'ın kardeş kenti Mudanya'dan gelen kurul, Schwabach Türk Kültür Derneği, Kuzey Bavyera Türk Spor Kulüpleri, Kuzey Bavyera Türk Veliler Derneği yetkilileri ve birçok Türk ve Alman hazır bulundu. Saygı duurşunda bulunuldu, 275 yıl sonra ruhuna ilk fatiha okundu...
Kilise Kayıtlarına Göre "Yürekten sevinerek vaftiz olan" 6 Yaşındaki Çocuk...
Vaftiz edildiği sırada henüz 6 yaşında olan Bery’nin, 1690 yılında Altdorf’da (Frankonya) gerçekleştirilen vaftiz töreninde, yürekten sevinerek, kilisenin bir parçası olmak istediği bilgisine yer verilmiş. Burada çarpıcı olan henüz 6 yaşındaki bir çocuğun bu sözleri sarfetmesi ve bunların da kayıtlara
geçilmesi...
Almanca'da Bugün Bile Kullanılan Türkçe Soyadlar
Tutsaklar vaftiz edildiklerinde adları Alman adlarına değiştiriliyormuş. Ancak ender de olsa bazı durumlarda Türkçe soyadları da Almanca’ya uyarlanarak kullanılmış. (Osmann, Ommer, Mustaffa, Ally, Schaban Alibassa gibi). Aynı biçimde Hussy, Morath yada Mörath isimleri aslında Türk kökenini gösteren soyadlarıymış. Söz konusu adlar Hüseyin ve Murad adlarının Almanca’ya uyarlamalarıymış. Soldan soyadı ise Sultan sözcüğünden türetilmiş...
Fatma'nın Öyküsü ve Kilisenin "Kara Günü"...
15 Ocak 1690 yılında Lucas Michaelowitz adlı bir Alman, Bavyera da bulunan “Unserer lieben Frau” adlı kilisede vaftiz ile Anna Antonia Josepha Fatma adını alan bir Türk kızıyla evlenir. Yüksek bir rütbeye sahip ve 1.400 askerin kumandanı olan Mehmet Azap adındaki babanın kızı olan Fatma henüz 14 yaşındayken Budin’de esir alınmış. 30 Mayıs 1687 yılında vaftiz edilir. Fatma’nın bu evlilikten üç çocuğu (Maximilian Emmanuel, doğumu 1690; Joseph Emmanuel, 1692 ve Franz de Paula Anton, 1694) olur. Çocukların ilki henüz iki aylıkken ölür. Eşinin ölümü üzerine dul kalan Fatma 1709 yılında gizlice genç bir delikanlı ile evlenir ve bir oğlunu da yanına alarak Türkiye’ye kaçar. Fatma kayıtlara göre tekrar Müslümanlığa döner; eşi ve oğlu ise sünnet olurlar. Bu olay Katolik kilisesi tarafından “kara gün” olarak adlandırılır...
Bu ilginç çalışmayı şu bağlantıdan okuyabilirsiniz:
http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/leyla_cosan_hristiyan.pdf
İslam Dünyası'nın İlk "Helal Sex Shop"u Türkiye'de Açıldı.
BBC'nin bildirdiğine göre İslam dünyasının ilk sex shop'ı Türkiye'de açıldı. Habere göre bu yeryüzündeki ilk "helal sex shop" değil çünkü öyle bir sex shop Hollanda'da çoktan açılmış!
Sitede Haremlik-Seramlık - Erkekler ile Kadınlara Ayrı Sayfalar
İnternet üzerinden satış yapan sitede, erkekler ve kadınlar ayrı sayfalara yönlendiriliyorlar. Siteye girenler başörtülü kadın ve erkek silüetlerinin olduğu görsellere tıklayarak kendi böümlerine giriyorlar.
Sitenin kurucusu 38 yaşındaki Haluk Demirel, sanılanın tersine İslam'da cinselliğin olağan bir gereksinim olduğunu söylüyor.
Sitenin resmi bir "helal belgesi" yok ancak site sattığı ürünlerin helal olup olmadığına kendi karar veriyor...
İslam'da Elle Doyum Yasak Olduğu İçin Dildo ya da Şişme Kadın Satılmıyor.
İslamdaki elle doyum (mastürbasyon) yasağı dolayısı ile "kendi-doyum" ürünleri satılmıyor. O yüzden sitede dildo, şişme kadınlar, ya da benzeri ürünler alamıyorsunuz.
Sitede bol sayıda prezervatif çeşitleri, çekici giysiler, kokular, geciktirici spreyler satılıyor. Siteye giren alıcıların %45'inin kadın olduğunu söylüyor Haluk Demirel.
Dil Önemli
Sitede pornomsu sözcüklerden kaçınılıyor. Örneğin "azdırır" gibi sözcükler yerine "istekli yapar" gibi sözcükler kullanmaya dikkat ediliyor.
Bu gibi ayrıntılar Türkiye'de önemli çünkü cinsellik Türkiye'de hala çok tartışılan bir konu. Örneğin başbakan Erdoğan'ın bir Aliş Veriş Merkezi gezisi sırasında "Victoria's Secret" adlı kadın iççamaşırı satılan satışyerinin kepenkleri başbakanın AVM gezisi süresince başbakan'ın emriyle kapandı...
Helal Sex Shop
Türkiye'nin ilk "helal" sex satışyerine aşağıdaki bağlantıdan girebilirsiniz. Yalnız bayanların girmeden başörtüsü takmaları önerilir...
Güncelleme: (3 Haziran 2013) günü bu bağlantıyı tıkladığımda başka bir siteye yönlendirme çıktı. Orada açık açık saklamadan ürünlerin görsellerini gösteriyorlar. Görünüşe göre "Helal seks shop" girişimi topu atmış.
Güncelleme (21 Temmuz 2014) Bu site şimdi cinsel ürünler satan sıradan bir siteye dönüşmüş. Büyük olasılıkla ilk kuran kişiyle ilgisi yok. Bu internet alan adını alanlar basın-yayın'daki yayınlardan yararlanmak isteyen sıradak sex shop işletmecileri...